Bilimin Evrenselliği
Bilim insanlığın varoluşuyla başlamıştır. İnsanın gerek duyduğu şeyleri daha kolay yapması için Tanrı insana düşünebilmesi için akıl ve faydalanabilmesi için türlü nimetler sunmuştur. İnsan etrafında gördüğü şeyleri sorgular ve mantık arar. Bu yetenek tüm insanlara bahşedilmiştir. Dünyanın en ücra köşesinde bile işlerin bilimle yürüdüğü görülür.
Acaba gerçekleşen tüm bu olaylar bir tesadüf mü yoksa her sonucun açıklanabilir bir nedeni var mı? İnsanlar kafalarında dolaşan bu soru işaretlerine bilim ışığında cevaplar getirmişler ve bilimin hayatın kendisi olduğu gerçekliğiyle yüzleşmişlerdir. Bilimin hayatımıza kattığı onca katkıyı kabullenmemek saçmalık olur. En eski çağlardan bu yana Dünyanın her yerinde bilimin izlerini görmek mümkündür çünkü bilim öğrenmektir, sorgulamaktır, ilişkilendirmektir ve en önemlisi neden ve niçin varolduğumuzun sebeplerini kavramaktır.
Bilim çok genel ve göreceli bir kavram olduğundan alt dallara ve konulara ayrılmıştır. Bunlara örnek verecek olursak fen bilimleri, sosyal bilimler, matematik bilimi, astronomi bilimi, tarih bilimi, coğrafya bilimi…
İlk insanların yaşam kalitesinin günümüzdeki gibi olmaması da bilimin keşfedilmemesinin bir sonucudur.İnsan sosyal statülere sahip bir canlıdır. Sadece yemek yiyerek ve uyuyarak yaşayamaz. Etrafında bu kadar güzel varlıkların bulunması insanda hep bir merak duygusu uyandırmış ve araştırmaya mecbur etmiştir.
Bilim tarihine baktığımızda; astronomi, matematik ve tıp çalışmalarında ilk önemli adımların hint, sümer, mısır ve babil uygarlıklarında atıldığı , 8-12. yüzyıllar arasında islam dünyasında geliştirildiği ve son 400 yıl boyunca batıda olağanüstü başarıların elde edildiği görülür.
Kısacası bilim insanla ilgilidir ve bunun bir sonucu olarakta evrensel bir nitelik kazanmıştır.